Beyza’nın Kadınları

Home » Psikiyatri ve Sinema » Beyza’nın Kadınları


Yönetmen:Mustafa Altıoklar
Türkiye,2006

Başrollerde Demet Elgar, Tamer Karadağlı, ve Levent Üzümcü. Yönetmen Mustafa Altıoklar’ın psikolojik gerilim filmi Beyza’nın Kadınları Türk sinemasında bugüne kadar hem‘psikolojik ‘ ve hem de ’gerilim’ tarzının ilk ve seçkin bir örneği. Öncelikle zor bir senaryoyu (ruhsal durumun polisiye hikaye içinde verilmesi) hayata geçirmeyi başarmış. Bu tarz psikolojik derinlemesine kişilik çözümlemesi, üstelik te bunun çoğul kişilik (multiple personality) olması, senaryoyu daha zor ve karmaşık kılıyor. Doğrusu psikolojik açıdan bakıldığında kendisi de aynı zamanda tıp doktoru ve uzman bir hekim olan Mustafa Altıoklar’ın bu senaryodaki analizi çok başarılı. Belli ki senaryo yazma öncesinde çoğul kişilik konusunda yeteri kadar titiz bir araştırma yapılmış.

Beyza kişiliklerinin arka arkaya perdede sunulması hem senaryo, hem yönetim ve hem de oyunculuk açısından çok başarılı. Hikayenin polisiye kısmındaki komiser tiplemesi (Tamer Karadağlı) tam bizden biri, ve çok başarılı bir oyunla adım adım cinayetleri çözmeye yaklaşıyor. Psikiyatrist koca rolünde Levent Üzümcü de oldukça başarılı. Ve unutulmaması gereken küçük oyuncu Elif hikayedeki olayların ve Beyza’nın kişilik değişimlerinin ortasında yer alıyor. Hem Beyza’nın çocukluk travmalarını hatırlatan, hem de öğretmeni olarak korumaya çalıştığı bu küçük öğrencisi de filmin ana karakterlerinden sayılmalı. Küçük kızın oyunculuğu da çok başarılı.

Filmin en etkileyici bölümlerinden ikisi sona doğru Beyza’nın diğer kişilikleri (Ayla,Dilara,Rabia) ile hesaplaştığı rüya sahnesi ve karakolda aynalı odada sorgulanma sırasında değişen kişilikleri. Demet Elgar’yn oyunu etkileyici.

Karakterlerin daha ayrıntılı analizini, filmi yeni izleyecek olanların heyecanını söndürmemek için burada yapmayacağım.

Dr.İlknur Şar

Beyza’nın Kadınları bizden bir film. Polisiye ile birlikte çoğul kişilik teması, daha önce özellikle Amerika kökenli bir çok filme konu olmuştu. Ancak bu konuyu yerli imgeler ve yerli sözel unsurlarla karşımızda görmenin etkisi daha farklı. Yönetmen zihinlerde imgesel bir iz bırakmayı başarıyor, bir çok sahne sonradan da seyircinin gözünün önünden gitmiyor. Dissosiyatif bozukluğu olanların ve travmatik belleğin imgeselliğe yatkın olduğu düşünülürse ilginç bir köprü. Her biri konu ile ilgili değişik tartışmalara ip ucu olabilecek bir konu zenginliği oluşturulmuş. İstismar olgusunun değişik cepheleri yansıtılırken zor senaryoya rağmen hastanın bir kurban olduğu gerçeğine de halel getirilmemiş.

Travma ve dissosiyasyon özgürlüğün daraldığı zamanlarda ve coğrafyalarda dile getirilmesi daha güç olan fenomenler. Türkiye’de önce bilimsel araştırmalar bu olguyu gündeme getirdi, sanat ise bu düşünceleri geniş kitlelere ulaştırmada kuşkusuz farklı bir dil seçme durumunda.

Öte yandan filmin zamanlamasy da yerinde. Bir yandan sözumona muhafazakar bir din ve ahlak anlayışının ’trend’ oluşturduğu günümüz Türkiye’sinde öte yandan da ahlaki çöküşün en alası yaşanıyor. Tam dissosiyatif bir dünya! Dış dünyada olup bitenleri inkar etmekten vazgeçmemiz için bazan da bir bireyin iç dünyasyndaki trajediyle yüzleşmek uyarıcı oluyor. Çevremize bir baktığımızda Beyza’nın yaşantıları solda sıfır kalıyor! Mustafa Altıoklar belli ki bilerek sert, hatta kaba bir üslup seçmiş. Ama günümüz Türkiye’sinde yaşayan bizler için kabalık gündelik (normal) hayatın her yerinde ! En az olduğu yer ise psikolojik sorunları olanların dünyasında. Onlar yaşadığımız çevredeki kabalıkların açtığı yaraları kendi ruhlarında taşıyorlar. Diyebilirim ki, en azından bir psikiyatrist olarak ben insancıl bir duyarlılığı yaşayabildiğim az sayıda yerden birinin de hastalarımın karşısında olduğum zamanlar olduğunu söyleyebilirim.
Filmin sonu da bu hissiyatyma tercüme oluyor.

Dr.Vedat Şar

(C) Vedat Şar: Her hakkı saklıdır, bu sitedeki hiç bir metin kopyalanamaz ve izinsiz kullanılamaz.
SiteLock