Prof.Dr. Vedat Şar & Doç.Dr.Psk.Erdinç Öztürk
Bireyin toplum içersindeki konumu yirminci yüzyıl boyunca ekonomik,sosyal, bilimsel, teknolojik,ve politik gelişmelere bağlı olarak değişmiştir. Bugünün bireyi 19.yüzyıl insanına göre çok daha fazla biçimde dıştan yönetilen bireye dönüşmüştür (1). Kentleşme ve kitle iletişim araçlarının gelişimi çevre etkisine daha açık ve hatta çevre tarafından yönetilen bir insan tipi yaratmıştır. Daha 930 lu yıllarda benliğin özerkliği ego psikolojisi olarak bilinen psikanalitik akımın odağı idi. Bu akımın öncülerinden Erik Erikson (2), benlik kimliği ve kimlik konfüzyonu gibi kavramların yaratıcısı oldu. Bu kavramlar bugün dissosiyatif psikopatolojinin temel boyutlarını oluşturmaktadır (3). Ancak bireyin özerkliğikonusu globalizm çağı olan günümüzde de çözülmüş değildir ve insanlık için artan ölçüde önem kazanmaktadır.
Bilim ve teknoloji açısından, otomasyon ve bilgisayarlaşma insanı kolayca izlenebilen, kaydedilebilen, kodlanabilen bir varlık durumuna getirdi. Bireyin özgürlük ve güvenlik duygusu zayıfladı. Ülkeler arasındaki ve aynı ülkenin farklı bölgeleri arasındaki ekonomik eşitsizlikler, istismarcı politik sistemler, ve dünya nüfusunun artışı barışçı bir gelecek umudunu köreltti. (4). Milyonlarca kişi savaşlarda öldürüldü. Tüm bu olaylarbireyin değerini ve anlamını tartışılır hale getirdi.
Artık kişinin kendine verdiği değer ve güvenlik duygusu kırılgan hale geldi. Birey her hangi bir ilişkide daha kolay reddedilebilir, terk edilebilir ya da tercih edilebilir bir duruma geldi, Kişilerararsı ilişkilerde her bir taraf diğerinin gözünde değerini daha çabuk yitirebilir oldu.Artık bir eşi, dini, mesleği, politik görüşü vb. terketmek ve bir diğerini sahiplenmek eskiye gore daha kolay oldu. Değer ve anlam kaybı kişilerarası ilişkilerde sınır aşımını kolaylaştırdı
Bireyin bu dönemde ayakta kalabilmesi giderek ‘politik’ bir yaratık olmasına bağlı oldu. Kişinin gerektiğinde gerçeği saklamak ve ‘stratejik’ bilgiyi bir sır olarak tutabilir olması gerekti.İlişkilerinde kimseye hemen güvenmemeli, gerektiğinde tutumunu baştan aşağı değiştirebilmeliydi. Bu tip kişi kolayca saldırgan tutumları benimseyebilir ve karşıt kutuplara sıçrayabilirdi. Bu tutum ise zihnindeki iyilik temsilini korumak için kötülük temsilinden ayrı tutmaya çalışmak gibi bir psikolojik temelden çok (5) sosyolojik kökenlere sahipti.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında psikanaliz kendilik üzerine odaklandı. Bununla kastedilen sağlıklı narsizm tarafından yönetilen ve birey için bir iç pusula işlevi gören bir ruhsal nitelik idi. (6). Kendilik psikolojisi değer duygusu üzerine odaklandı, kendilik nesnelerini soruşturmaya başladı. Ancak psikanalizin dar çerçevesinde kalan bu yaklaşım kurucusunun da erken ölümüyle çağımızın insanını tam olarak açıklayan bir kuram haline gelemedi.
Anlaşılmayan birey bu dönemde yalnız kaldı, destek bulamadı. Psikoterapi dahi onun gereksinimlerini karşılayamadı, çünkü birey henüz tanımlanmamış olan psikolojik fenomenleri anlaşılır bir biçimde iletebilmekten yoksun kaldı.Psikoterapi bireyin kişisel özelliklerini tanımlamakta yararlı olurken birey ile grup ve toplum arasındaki vakumun nasıl doldurulacağını bulma konusunda az çaba sarfedildi. Sonuç olarak, bireyin kişisel psikolojik özelliklerinin keşfi onun daha işlevsel bir toplumsal varlık olmasını sağlayamadı.
Bireyin sosyolojik yönleri ile kişisel özellikleri arasındaki bağlantılar belirsiz kaldı. Sosyolojik kendilik ile psikolojik kendilik (7) arasındaki işbirliği bozuldu ve iki system birbirinden ayrı çalışmaya başladı. Birey hem iç hem de dış pusulalarını yitirdi.
Bireye toplum tarafından ilk öğretilen şey kendinin bazı yönlerini inkar etmektir. Toplumsal çevre psikolojik kendilikle daima çatışma halindedir. Çünkü psikolojik kendilik psikolojik gerçeklikle ilgili iken sosyolojik kendiliğin ilintili olduğu sosyolojik gerçeklik bundan farklıdır. Bu birey için bir dilemmadır. Sosyolojik kendilik sosyalizasyon süreci içersinde gelişir ve başkaları tarafından oluşturulur. Psikolojik kendilikten uzak kalmak kişiyiyabancılaştırır ve sosyolojik kendiliğin genişlemesine yol açar. Sosyolojik kendiliğin genişleme eğilimi psikolojik kendiliğin gelişimini kısıtlar. Tablo 1 sosyolojik ve psikolojik kendiliğin bazı özelliklerini göstermektedir.
Tablo 1:Sosyolojik ve psikolojik kendiliğin bazı özellikleri (Vedat Şar, Erdinç Öztürk )
SOSYOLOJİK KENDİLİK | PSİKOLOJİK KENDİLİK |
Taklit, model alma,kopyalama | Yaratıcılık |
Dogmatizm | Olasılıkları kabul etme |
İstismar etme ve edilme | Sınırları tanıma |
Kırılganlık | Dayanıklılık |
Olanı muhafaza etme | Yeni ilişkiler kurma |
Çarpıtma | Olduğu gibi kabul etme |
Metaforlar, semboller | İşaretler |
Tek odaklı farkındalık | Çok odaklı farkındalık, uyanıklık |
Kutuplaşma | Sentez |
Saldırganlık | Meşru müdafaa |
Pazarlık yapma | Seçme |
Eklektisizm | Otantiklik |
Kollektivizm, klik oluşturma | Birey olabilme |
Saplanma | İlerleme |
Uyma | Yenilik arayışı |
Dönüşlülük | Devamlılık |
Acımasızlık | Merhamet |
Rekabet | Kendini ortaya koyma |
İmaj yaratma | Karizma sahibi olma |
Sosyolojik ve psikolojik kendiliklerin arasındaki işbirliği sağlıklı uyuma götürür. Gelişim döneminde istismar ve ihmal (travma) sosyolojik kendiliğin genişlemesine yol açar. Sosyolojik kendilik de istismar etme ve edilmeye eğilimlidir. Tek odaklı sosyolojik kendilik ileri derecede genişlese dahi (bu onu destrüktif yapar) psikolojik kendilik ve psikolojik gerçeklikler rudimanter biçimde canlı tutulur (saklı kendilik). Bu korunmuş bir hazinedir. Bu iki alan birbirine karışmaz, kodlanma biçimleri, parola ve şifreleri farklıdır. En ileri biçiminde sosyolojik kendiliğin dominansı sosyal bakımdan tehlikeli ve destrüktif bir tarza yol açar, bu da günümüzde ‘dönüşlü’ (reversible) olarak nitelediğimiz insan tipini yaratır. Bu,gündelik yaşamın dissosiyasyonu ile klinik dissosiyatfi bozukluk arasında bir durumdur. Bunun alternatifi ise kişinin kendini bir başkasında (kişi, grup, ya da kurum) yitirmesidir.
Sosyolojik kendilik kültür ve tarihsel dönemle ilişkilidir. Uzun süreli deneyimler ve koşullanmalar, gelenekler, ve bir çok başka etken sosyolojik kendiliğin gelişiminde rol oynar. Sosyolojik kendiliğin iki yönü vardır: 1) Birey ile kültür arasında uzlaşma ve uyum 2)Bireyin toplum tarafından kontrol edilmesi (yönetilmesi). Bireyin travmatize olması toplum tarafından kontrol edilmesini, yönetilmesini kolaylaştırır.
Travmatik yaşantıların etkisi ile her iki kendilik parçalanabilir. Travma kendilikler arasındaki işbirliğini bozar.Sarsıcı yaşantıyı travma olarak algılayan daha çok sosyolojik kendiliktir ve ortaya çıkan yapısal değişiklik psikolojik kendiliği korumaya yöneliktir Fragmente olan sosyolojik kendilik travmanın etkilerini azaltmak için çok sayıda cephede birden savaşır. Dissosiyatif bozukluklarda ortaya çıkan kimlik değişimleri (alterasyonları) sosyolojik kendilikte cereyan eder ve psikolojik kendiliğin korunmasına yöneliktir. Sosyolojik kendilik travma dışındaki toplumsal etkenlerle de parçalanabilir.Travmanın etkisini azaltmada sosyolojik kendiliğin fragmentasyonu yeterli olmazsa psikolojik kendilik de parçalanabilir, fakat bu durum görece ender ve daha ağır bir tablodur.
Sosyolojik kendilik sosyolojik bir kavram olmayıp tarafımızda yeni tanımlanmış bir psikolojik yapıdır. Usulüne uygun olarak yürütülen psikoterapi, travma kökenli psikopatolojik durumlarda sosyolojik kendiliğin daraltılması ve psikolojik kendiliğe doğru kayma sonucunu yaratır. Kanımızca,kendiliğin işlevsel bölünmesi olarak nitelediğimiz bu model gündelik yaşamın psikopatolojisinin incelenmesinde de kullanılabilecek yönler içermektedir
References:
1) Riesman D: The Lonely Crowd. Yale University Pres, New Haven,1950
2) Erikson E.H.: Childhood and Society. Norton Company, New York, 1950/1963.
3) Steinberg M: Handbook for the Assesssment of Dissociation. A Clinical Guide. American Psychiatric Press, Washington DC, 1995.
4) Şar V: Are we in an era of violence? International Column,Newsletter, International Society for the Study of Dissociation,Chicago, 2002
5) Kernberg: Borderline Conditions and Pathological Narcissism. Jason
Aronson, New York,1975
6) Kohut H: The Analysis of the Self. New York: International Universities Press,1971.
7) Şar V, Öztürk E: A new core psychological structure in understanding dissociation: the sociological self. Critical Issues Column, Newsletter ,International Society for the Study of Dissociation, Chicago, 2003.
8) Şar V: Research Perspectives on Dissociative Disorders. Keynote Address in International Conference on Trauma, Attachment, and Dissociation. Delphi Center and Cannan Institute, Melbourne. 2003.